Mardin / Merve İlayda Bekgöz




 

Şans eseri yolum Mardin’e düştü ve ben de bunu değerlendirerek birkaç saat geçirmeye karar verdim. Şehre girdiğimde Suriye tarafından gelen mevsimlik kum yağmurları hâkimdi. Bu havada gezilemeyeceğinden birkaç saatim şehir merkezinde ulaşımı yakın olan yerleri belirlemek ile geçti. Mardin, Fırat ve Dicle nehirleri arasında Mezopotamya bölgesinde, tarih boyunca pek çok medeniyet yerleşmiştir. Bir dağın tepesinde kurulmuş olan Mardin, Yukarı Mezopotamya'nın en eski şehirlerinden biridir. M.Ö.4500' den başlayarak Sümer, Akad, Babil, Mitanniler, Asur, Pers, Bizans, Araplar, Selçuklu, Artuklu, Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. Havanın biraz daha düzelmesi ile birlikte hemen Eski Mardin’e doğru hareket ediyorum. Eski Mardin başlı başına bir açık hava müzesi. Sit alanı ilan edilen bölgeyi Mardin Evleri oluşturuyor. Evlerin yapısı büyük aileler için. Evde üçüncü dereceden akrabalara kadar yer veriliyor. Sokaklarda en az üç dili bir arada konuşan insanları duyuyorsunuz. Dolaşmaya Eski Mardin’in pazar yerinden başlıyorum. Yollar dar ve kafa karıştırıcı, kendinizi labirentte hissediyorsunuz. Pazar çoğunlukla kuruyemiş ve Telkari dükkânları var. Telkari, Mardin yöresine ait bir gümüş işleme sanatıdır. İnce gümüş tellerin birleştirilmesiyle yapılmaktadır. Dar sokakların birinden yolum Ulu Cami'ye çıkıyor. Ulu Cami, 12. yy’da. Artukoğulları tarafından yapılmıştır. Mardin’deki en eski camidir. Ulu Cami'den çıkışta şehrin üst bölgesindeki Şehidiye Cami ile Zinciriye Medresesi'ne gidiyorum. Bu cami 1214 yılında Melik Mansur Nasreddin Aslan tarafından medrese olarak inşa ettirilmiştir. Minaresi ise sonradan ilave olup 1916 yılında Ermeni ve Hıristiyan mimar Lole tarafında inşa edilmiştir. Zinciriye Medresesi'nin şehrin üst kısımlarında yer almasının temel nedeni rasathane olarak kullanılmasıymış. Vaktimin az kalması sebebiyle en son durağım şehrin dışındaki Kasımiye Medresesi oluyor. Yapımına Artuklular zamanında başlanıp Akkoyunlu Sultan Kasım zamanında bitirilmiştir. En önemli özelliğini; avluda bulunan delik ve küvet oluşturur. Bunların anlamı delikten çıkan su doğumu, küvete dolan su hayatı, avluya süzülen su ölümü, Mezopotamya ovasına akan su ise sonsuz yaşamı ve o suyun kıymetini, anlamını, doğumu, yaşamı ve ölümü anlayanlar için de cenneti ifade eder. Ayrıca içeride sergilenen cerrahi aletler insanı hayrete düşüyor.


Popüler Yayınlar