Gerçek Başarı ve Cesaretin Tınıları: Whiplash / Nezafet Büşra Çiçek

 

Whiplash, 2014 yapımı Amerikan drama filmi. Sadece müzikal, sadece dramatik diye sınıflandırıp tek bir kefede incelenebilecek bir film değil aslında. Kategorisi dram olsa bile filmin içinde ruhunuzu aniden heyecanlandırıp bir anda durgunlaştıracak kulaklarınızı şaşırtacak müziklerle, enstrümanların ahenkleriyle ve filmin her sahnesinin altında ayrı ayrı binlerce mesaj çıkarabileceğiniz enfes bir film. Sizi kendinizle yüzleştirecek ve aynada kendinize yeniden bakmanız için sizi cesaretlendirecek.

 

1.           Whiplash: Sınırların ötesine geçmek.

Tarihte büyük başarılar elde etmiş insanların hayatlarına yöneldiğimizde onların izlerini hissetmek aslında çokta zor değil. Fakat öncesinde; o izlere bakmak ve o izleri görmek arasındaki ince çizgiyi ayırt edebilmek gerekir. Filmimizin başkarakteri Andrew’in kaza sahnesinde, bilgili kişi olarak saydığımız kabullendiğimiz hocamızın onu bükmeye, Andrew ile bagetleri arasındaki düğümlenmiş ipi kesmeye çalıştığı her saniye nefeslerinizi tutup; ‘’İşte burada bitti.’’ diyorsunuz. Ama hikâye umduğunuz gibi ilerlemiyor. Hayat her zaman engeller koyar ama önemli olan o engellerin ardındaki sınırın ötesine geçmek! Andrew’in başardığı ve hocamız Fletcher’ın da kahramanımızı çıkarmak istediği yol işte tam da bu. Bu noktada Whiplash: Gerçek bir başarı ve cesaretin tınılarıyla sizi farklı bir dünyaya çekecek.

2.           Arayışlarımız ve bulduklarımız...

Filmde işlenen birçok konu var aslında. Değinilen ve hissedilen birçok tema var... En başta; bir ‘’kaçış felsefesini’’ hissediyoruz. Kimden, neyden kaçtığımızı, neye yakalanmaktan korktuğumuzu sorguluyoruz. Sanırım en çok da kendimizden korkup korkmadığımızı soruyoruz. İçimizdeki ben ile yüzleşmek üzere baş başa bırakılıyoruz Whiplash’te. Korkular, arayışlar ve nihayet bulduklarımızla beraber kavuşmalar sayesinde bir derin nefes alabiliyoruz.

3.           Felsefemiz: Yola çıkmak!

Andrew bir yola çıkmaya koyulmuş genç karakter aslında. Peki, bu “yoldan” kastımız ne? Ve ayrıca onu bu yolda alıkoyan sayısız şey var. En başta da kendi benliğini henüz tam anlamıyla bulamayışı var. Ama zamanla onun kendine ve etrafındakilerin de Andrew’e yükledikleri “biri olmak” fikrine başkaldırısı var. Farklı olmanın sanıldığı kadar korkunç ve zararlı olmadığını tekrar ve tekrar hatırlatıyor bize Andrew. Âdeta kulağınıza eğilip; istediğiniz şeyler için nelerden fedakârlık edebileceğinizi ve insanlar size yadırgayan gözlerle baksa bile isteklerinize ulaşmanın doruğunda nasıl mutlu olabileceğinizi fısıldıyor. O, kendi fedakârlıklarıyla Whiplash’te: Gerçek bir başarıyı ve tınıları ince ince ruhunuza işliyor.

4.           Birey olmak

Andrew’in ailesi, kendi içlerinde belirledikleri doğruları hatta dünyanın kabul ettiği, toplumda kabul görmüş bazı kalıpları Andrew’e kabul ettirmeye çalışıyor. Bu durumu, daha doğru tabir etmek gerekirse onu kalıplara sıkıştırmak istiyor. Andrew ise bu durumda kaldığındaki başkaldırısını bize sahneliyor. Aidiyet duygunuzu burada rahatça bulabiliyorsunuz çünkü size nerede olduğunuzu ve aslında nerede olmak istediğinizi düşündürüyor. Whiplash, birey olmanın koşulları mesajını da böylece izleyicisine verebiliyor.

5.           İnsanı güdüleyen iki duygu: Aşk ve Nefret.

İşinize âşık olabilirsiniz... Yaşadığınız hayata, kazandığınız paraya, bir şehre, bir müziğe, bir renge, bir şaire, bir yazara, bir kitaba, bir kediye, bazen birine ve hatta kendimize âşık olabiliriz. Ama her ihtişamlı aşkın ardında bizi bekleyen, içten içe bizi kemiren aşktan kör olmuş gözlerin önündeki buğuyu silip duran bir nefret durmadan güdüler sizi. Aşk ve nefret bazen karışır birbirine. Nefret siyahsa aşk beyazdır ve eğer karışırlarsa bizi gri bir alanın çıkmazına çoktan sokmuştur bile. Filmde Andrew’in bagetine, davuluna olan aşkını görmemek imkânsız ama onu o aşktan vazgeçirmeye çalışanlar ve bazen de ona nefret duymak için yolumuza çıkan engeller muhakkak olacak.

6.           Kim acemi kim acımasız?

Film çoğu zaman sizi köşeye sıkıştırıyor. Bilen ile bilmeyeni, öğrenen ile öğreteni arayıp durmanızı sağlıyor. İçinizdeki gizemi de Andrew’in içindeki benliğini de aramak için yola çıkarıyor. Siz de bazen film ile bazen de filmden biraz sıyrılıp direksiyonunuzu kırarak kendi yolunuza girmeye eğilim gösterebiliyorsunuz.

7.           Hayatın müzik ve ritmi.

Film aşina olduğumuz veya olmadığımız birçok müzik aletiyle ve onların tınılarıyla dolu. Hatta sahnelerde kullanılan müzik aletlerini biraz araştırdığınızda çoğunun aslında efor sarf ederek çalınacak enstrümanlar olduğunu görüyorsunuz. Bu enstrüman seçimi izleyiciye şöyle bir soru yöneltiyor: “Hayat, bir müzik aleti ve bizler de onu kullanmaya çalışan bireyler miyiz?” İşte bu soruyu cevaplayabildiğiniz de usulca bu film için de Whiplash: gerçek bir başarı ve tınıların dünyasının leziz bir öyküsü diyorsunuz… 

İyi seyirler.

Popüler Yayınlar