1-Şair ve yazarlarla yapılan röportajlara baktığımızda edebiyatı sevmelerini sağlayan ve kendilerini yazmaya yönelten kişi veya kitaplar olduğunu görüyoruz. Sizin edebiyatla tanışmanız ve yazmaya başlamanızı sağlayan bir kişi veya kitap oldu mu? Yazmaya ne zaman ve nasıl başladınız?
Beni yazmaya götüren temel etkenin, masallar, halk hikâyeleri, türküler olduğunu düşünürüm. Tabii ki kitaplar… Çok yerde söyledim, yazdım, ilkokul 3. sınıfta, bir küçük sandık dolusu dünya çocuk klasikleriyle karşılaştım. Sonrası gide gide bizim edebiyatımızın şairlerine, yazarlarına doğru yol aldı. Tek bir neden mümkün değil... Binlerce etkenle başlarsınız bir şeye... Sonrası size kalmış artık.
2-Eski Türk edebiyatında ve öncesinde nazım eserlerinin nesir eserlerinin önünde tutulduğunu görüyoruz. Bugün nazım-nesir arasında yazar ve okuyucu açısından böyle bir öncelik söz konusu mudur? Günümüz Türk edebiyatında şiirin yeri sizce neresi?
Nesir dediğiniz tür, bizde çok eski tarihi olan bir tür değil. Romanın, öykünün tarihine bakarsanız 100 yılı biraz geçer. Ama şiirin yüzlerce yıllık tarihi vardır. Bu, biraz da geçmişimizin sözel kültürden gelmesiyle ilgili. Ancak hem edebiyatın, hem de hayatın geldiği yerde, roman öykü deneme vb., şiir dışındaki türler çok önemli gelişme kaydetti. Bugün hâlâ şiir çok yazılsa da, tuhaf bir şekilde okuru, romana, öyküye göre daha az. Sanırım bu biraz da şiirin yapısının kolay görünmesinden ama içine girildiğinde romandan, öyküden çok emek istemesinden kaynaklı bir durum.
-Dünden bugüne Türkiye’de “şair” toplum için ne ifade eder? Şairin topluma yaklaşımı nasıl olmalıdır?
Ne yazık ki pek bir şey ifade ettiğini söylemek zor. Sonuçta, nüfusla orantılı baktığımızda, bir avuç diyebileceğimiz bir sayı için şair, hayatın aşındırmasına, tüketmesine, yabancılaştırmasına karşı, insan tekini yüreğinden yakalayan, onu insan haysiyetine yakışır bir gelecek tasavvuruna götüren bir “bilici”, heves ve keder yoldaşı denebilir. Eluard, “Şiir hiç de anormal bir şey değil, insan zekâsının doğal davranış türlerinden birisidir.” der ve ekler, “Şairler yeryüzüne ineli iki yüz yıl oldu.” Şairle toplum ilişkisi, olağan insan ilişkilerinden farklı olamaz ki. Şair, toplumun amiri değildir, “eğitici”si değildir, kılavuzu değildir... Onlarla birlikte ortak acılar çeken, ortak gelecekler hayal eden, onlardan belki biraz farklı olarak bunu dile dönüştüren bir yoldaşlarıdır.
3-Birçok yayınevi yeni yazar ve şairlere uzak duruyor, özellikle şiir kitaplarına karşı yayınevlerinin duruşu genç şairleri oldukça zor durumda bırakıyor. Şairler kitaplarını bastıracak yayınevi bulmakta güçlük çekiyorlar. Yayınevlerinin genç yazar ve şairlere, bilhassa şiir kitaplarına karşı olan bu tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu, yeni bir durum değil. Yani zamanımıza özel bir durum değil. Yıllar önce de böyleydi ne yazık ki... İlk yıllar her zaman benzer sıkıntılarla geçer. Çünkü yayınevi bir ticari kuruluştur, kitap da bir ticari metadır. İster istemez, “satış” şansına bakılıyor. Bu yaralayıcıdır ama “piyasa” düzeninde bunun bir başka yolu da görünmemektedir. Zaman zaman yayın kooperatifi gibi girişimler oldu. Ancak onlar da başka sorunlarla yaşayamadı. Bu kuşatmayı kırmak zaman alacaktır. Bundan da önemlisi genç şairden iyi şiir ve her şeye rağmen şiirde ısrar isteyecektir.
4-İnternet kullanımının yaygınlaşması birçok sanat dalını etkilediği gibi edebiyatı ve yazarları da etkiledi. İnsanlar artık elektronik ortamlarda müzik dinliyor, film izliyor ve kitap okuyorlar. Kimi sanatçılar kitlelere ulaşması bakımından internetten memnunken, kimileri ise oluşan bilgi çöplüğünden rahatsız. Siz bu yönelimi nasıl buluyorsunuz? Edebiyatın kitaplardan elektronik ortamlara geçişi beraberinde neleri getirir?
Bu da bir başka zaman ve teknoloji hastalığı, kuşatması. Kurtuluşu olduğunu düşünmüyorum. Bunun nasıl verimli kullanılacağı tartışılmalıdır. Ben, matbaa kokusunu içine çekmeden kitap okunmayacağına hâlâ inananlardanım. Ama dünya benim tutkularıma göre dönmüyor. Kitap da kaçınılmaz olarak elektronik ortama aktarılacak. Ancak şu anda, özellikle şiir için, internet ortamı gerçekten tam bir çöplük. İyi şiir buralarda paylaşılabilir ama buralardan çıkmaz. En azından şimdilik...
5-Otuz yedi yılı aşkın bir süredir yazıyorsunuz, onlarca kitap ve ödül sahibi bir şair olarak yazmaya yeni başlayan gençler için neler önerirsiniz?
Ben, söyleşilerde, konuşmalarda, başka programlarda, hemen her zaman iki şeyi kalın çizgilerle çizmeye çalışıyorum: çok geniş bir yelpazede kitap okumalıdır yeni başlayan arkadaşlarımız; bir de, hiç vazgeçmeden yazmayı sürdürmelilerdir. Yazı, elbette okuyarak öğrenilir ama en çok da yazarak öğrenilir. Bunlardır bizi bir “meselemiz” olmaya götürecek olan. Meseleniz olduktan sonra gerisi gelecektir.
6-Dergi olarak söyleşide bulunduğumuz kişilerden okurlarımıza üç kitap önermelerini rica ediyoruz. Siz okuyucularımıza hangi kitapları önerirsiniz?
Böyle üç kitap bilmiyorum. İsim derseniz, kolay: Hasan Ali Toptaş, Dostoyevski, Yunus Emre, Karacoğlan, Cervantes, Binbir Gece Masalları, Stefan Zweig... Okusunlar işte...
Semender Sanat (2016)

CONVERSATION