Doğu Ekspresi'nde Aşk / Hasan Kılıç


Doğu Ekspresi'nin zarif vagonları, Ankara Garı'nda seyahat heyecanı yaşayan yolcularıyla dolup taşıyordu. Yolcular biletlerini titizlikle kontrol ederken eşyalarını özenle yerleştiriyorlardı. Kalabalık ortamın içinde, boz renkteki yün paltosuyla ve göz alıcı bakışlarıyla genç bir kadın olan Nehir, anında dikkatleri üzerine çekiyordu. Onun için Doğu Ekspresi, sıradan bir seyahatten çok daha fazlasını temsil ediyordu. Nostaljik atmosfer, Nehir'in içini derinden etkiliyordu. Ahşap zeminin sıcaklığı, zarif koltukların kollarında hissedilen rahatlık ve işlemeli perdelerin yarattığı gölgeler; vagonun içinde zamansız bir atmosfer oluşturuyordu. Nehir, yerleştiği koltuğunun yanındaki pencereden dışarıyı izlerken hayallerine dalmıştı.

Ankara Garı'nın karmaşası geride kalmış, Doğu Ekspresi'nin penceresinden akıp geçen manzaralar, Nehir'i adeta büyülemekteydi. Gözlerinin önünden hızla geçen karla kaplı dağlar, sarp vadiler, uçurumlar ve tarihin derinliklerine uzanan köprüler, bir bir kaybolup gidiyordu. Nehir'in içindeki heyecan ve merak giderek artıyor, bu benzersiz yolculukta karşılaşacağı sürprizler ve tanışacağı insanlar hakkında düşünerek içten bir tebessümle yolculuğuna devam ediyordu. Kalbindeki duyguları yakalamak için defterini ve kalemini çıkarıp notlar almaya başladı.

“Ankara garından çıktım yola

2023 baharında

Saat beş.

İçimde menevişlenmiş bir huzur.

Karşımda doğan güneş,

Ruhumda yorgunluk

Yalnızlığımla beraberim.

Yanımda ne bir dost ne bir eş.”

Nehir'in yüreğinde filizlenen seyahat heyecanı, onun kaleminin ucunda dans eden sözcüklerle anlattığı bir anekdotla başlıyordu; bu hikâye, Doğu Ekspresi'nde yaşanan olağanüstü bir aşkın öyküsüydü. Nehir'in kalemi, hikâyenin akışını özenle yönlendirdi; cümleler, vagonların ritmik ilerleyişiyle birlikte dans edercesine, okuyucuyu büyülü bir yolculuğa davet ediyordu. Nehir'in iç dünyası, kelime denizinde yankılanan nağmelerle bir araya geliyor; okuyucu, cümlelerin ritmik dansında kaybolup giden duygusal bir yolculuğa çıkmış gibi hissediyordu. Hikâye, dilin sadeliğiyle derinleşti; her cümle, bir ressamın fırçasının dokunuşları gibi, okuyucunun zihninde canlı ve renkli bir tablo oluşturuyordu.

“Kayseri istasyonunda, Nehir vagonun kapısından çıktı. İçerideki sıcak hava ile dışarıdaki soğukluğun kesiştiği anlarda, istasyon binasıyla raylar arasında dar bir alanda, sigarasını içen paltolu ve şapkalı bir adamı fark etti. Adam, derin düşüncelere dalmış bir haldeydi. Kalın kaşları ve düşsel bir gülümsemesi vardı. Sırlarla dolu bir portre çiziyordu. Nehir, adamın gözlerine kısa bir bakış attı ve yaklaşarak nazikçe sordu: "Ateşinizi alabilir miyim?" Adam, "Tabii" diyerek Zippo çakmağını uzattı. Nehir vagona geri döndüğünde, adamın yan vagona geçtiğini fark etti. Tebessümle "İyi yolculuklar," dedi. Adam da çoktandır görülmeyen bir dost gibi gülümseyerek, "İyi yolculuklar. Kendime kahve yapmıştım, size de ikram edeyim mi?" diye sordu.

Nehir, o sesten aldığı cesaretle adamın nazik teklifini kabul etti. Adam, özel bir demlikte özenle hazırladığı kahveyi ince bir bardakta Nehir'e uzattı. İki yabancı, kahvelerini yudumlayarak sohbete daldılar. Nehir, adının Mehmet olduğunu öğrendi. Mehmet, farklı kültürleri yakalamak için Doğu Ekspresi gibi eşsiz trenlerde seyahat etmekten zevk alan bir fotoğrafçıydı. Objektifinden insanların ruhunu yakalamayı bilen bir sanatçıydı. Nehir ise yazdığı hikâyelerle insanlara ilham vermeyi hedefleyen bir yazardı. İkisi arasında anında bir bağ oluşmuştu, birbirlerini anlamayı kolaylıkla başarıyorlardı. Gözlerindeki parıltı, paylaştıkları tutkunun bir yansımasıydı.

Kahvelerini bitirdikten sonra, Nehir ve Mehmet trenin koridorunda diğer yolcularla tanışmaya başladılar. Her biri farklı hikâyelere sahip olan ve yaşamın kırılganlığını ve güzelliğini keşfetmeye çalışan bu insanlar, birer ayna gibiydi. Nehir'in kalemi, bu anıları ve derin duyguları yakalayarak onlara hayat vermek için sabırsızlanıyordu. Gözlemlerini, düşüncelerini ve insanların hikâyelerini yazmak için heyecanla notlar almaya başladı. Trenin ritmiyle birlikte, yolculuklarının her anında yeni bir ilham kaynağı buluyordu.

Gece yavaş yavaş çökerken, Doğu Ekspresi'nin zarif vagonları romantik bir atmosferle aydınlandı. Işıklar, vagonun içine yayılan yumuşak bir ışıltıyla birlikte tümüyle büyülü bir hava yaratıyordu. Nehir ve Mehmet, bu romantik atmosferin etkisiyle trenin sonundaki panoramik vagona ilerlediler. Orası, adeta bir ressamın tuvaline serpiştirilmiş göz alıcı dağ manzaralarıyla bezenmişti. Nehir, ellerine aldığı Mehmet'in fotoğraf makinesiyle muhteşem manzaraları ölümsüzleştirmeye başladı. Objektifin ardından dünyaya bakarken, heyecanı gözlerinden okunuyordu. Mehmet, Nehir'in fotoğraflarına hayranlıkla baktığında, onun içindeki tutkuyu ve sanata olan aşkını hissedebiliyordu. İki ruh, manzaranın büyüsüyle birleşerek bir sanat eserine dönüşen anları yakalamaya devam etti.

Trenin sakin ritmiyle doğanın hızla akışı birbirine uyumlu bir dans sergiliyordu. Nehir ve Mehmet, her geçen dakikada daha da iç içe geçiyor, bu büyülü yolculuğun beraberinde getirdiği duygusal bir bağın farkına varıyorlardı. İnceleyecekleri her manzara, onların aşklarının ve tutkularının izlerini taşıyordu. Gözlerindeki ışıltı ve yüzlerindeki tebessüm, bu unutulmaz yolculuğun ortak bir hikâyesini yazıyordu. Nehir ve Mehmet, zamanın akışına meydan okuyarak birbirlerine daha da yaklaşıyor, her anın kıymetini bilerek birlikte büyüyen bir sevgiye sahip olmanın tadını çıkarıyorlardı.

Son durağa yaklaşırken Nehir ve Mehmet'in kalpleri, birbirlerine olan bağlarıyla daha da kenetlenmişti. Trenin hışırtısı, birlikte paylaştıkları anların ritmine eşlik ediyor ve kulaklarında âdeta bir müzik gibi yankılanıyordu. Kars'a varışlarında, dostluğun ve aşkın ateşi her iki yolcunun yüreğinde parıldıyordu. Bu yolculuk, hayatlarının dönüm noktası olmuştu. Nehir ve Mehmet, birbirlerini bulmuş ve birlikte keşfettikleri anılarla dolu unutulmaz bir macera yaşamışlardı. Kars'ın karla kaplı sokaklarında, ellerini birbirine sıkıca tutarak ilerliyorlardı. İçlerindeki coşku ve umut, geleceklerini aydınlatıyordu. Artık yolları ayrılsa bile, bu yolculukta birlikte geçirdikleri anılar ve paylaştıkları duygular sonsuza kadar kalacaktı.”

Nehir ve Mehmet arasındaki aşkın ateşi, hikâyenin her bir paragrafında daha da kuvvetleniyordu. Okuyucu, bu öyküde kendi duygularını bulmanın yanı sıra, kalplerin birlikte attığı bu büyülü serüvende kayboluyordu. Kars'ın beyaz örtüyle kaplı sokaklarında, Nehir ve Mehmet'in elleri birleşmişti, adeta iki âşık arasında aşkın sıcaklığından doğan parlak bir ışık yayılıyordu. Kar ve aşkın buluştuğu bu masalsı an, hayallerin gerçeğe dönüştüğü bir tabloya dönüşüyordu.

Nehir, kalemini bırakıp defterini kapatırken içindeki hikâye tamamlanmıştı. Trenden inerken yüzüne vuran soğuk hava ve saçlarında eriyen kar, derin bir yalnızlık hissiyle yeniden sarıyordu onu. Bir sigara yaktı, dumanı dudaklarından yavaşça yükselirken içten bir vedalaşma yaşadı Mehmet'le. Kars'ın sokaklarına adımlarını hızla atan Nehir, içinde hüzün ve umut dolu karmaşık duygularıyla birlikte kendini şehrin kollarına bıraktı.


Popüler Yayınlar