Hayat ve Ölüm / Kevser Sares
Hayat; dertleri, sorunları da beraberinde getiriyorsa,
sorunların bittiği bir yere, ölümle gitmeye neden korkuyoruz?
Pervasızca harcayıp, sermayenizden kar edemediyseniz eğer;
niçin hayat sofrasından karnı doymuş bir davetli gibi kalkıp gidemiyorsunuz?
Yahut haşmetli birçok tuzağa yakalanmadan, hayat mektebinde yıkılmaz adımlar
attıysanız niçin meşaleyi bir başkasına devredemiyorsunuz?
Hayat: bir hamur, mayasına ne katarsanız onu verir. İyiliği,
kötülüğü ya da başka şeyleri… Sermayenin sahibine kalmış kararlar bütünü. O,
belki hiçbir şey katmaz yavan bir hamur verir fırıncıya. Sonunda ise pişen
hamurunu kendi tadacaktır. Herkes kendi aynasından aksedenleri kattı hamuruna.
Kimisi ise mayayı tutturamadı, bocaladı durdu.
Ölümünle, bedeninle birlikte her şeyin yok oldu. Görevini
yaptın, senden önce göçenler gibi başka, yeni bir diyara göç ettin. Bu göç
gurbete değil, senin asıl memleketine. Bu uzun yolculuğa çıkmadan önce, senden
öncekiler gibi senden sonrakilere bir şeyler bıraktın ya da bırakmadın. Hayat
vagonundan iniyorsun, geride bıraktığın gurbet ve gurbet arkadaşların.
Bir perde kapanıyor ve diğer perde açılıyor. Bu açılan perde
bir diğeri gibi kapanmayacak. Sergilenen onsuz bir oyun bu: “Hayat ve Ölüm
Oyunu”.