Baş Yazı / Burak Çakır
Yıllar geçtikçe uyumak da dinlendiremiyor bizleri. Çünkü oynamaktan değil yaşamaktan hâlsiz düşmüşüz ve yorulan ne bacaklarımız ne de bedenimiz; artık yorgun ruhumuz, kalbimiz...
Eskisi gibi akmıyor gözyaşlarınız ve susmayı öğretiyorlar size, daha çok yoruluyorsunuz. Söyleyecekleriniz birikiyor, farkında olmadan yalnızlık çekiyorsunuz. Sırtladığınız hayat yükü ağır gelmeye başlayıp da sarkınca suratınız, yakınlarınız dahi tahammül edemiyorlar size. Mecburen “mutluluk” maskesini takıp mutluyu oynuyorsunuz. İşte o zaman fark ediyorsunuz her surete yapışmış maskeleri, dönen bunca oyun içinizi ürpertiyor ve özlüyorsunuz; çocukluğunuzu, masumiyetinizi arıyorsunuz. Ömrünüz o masumiyeti aramakla geçecek, bilmiyorsunuz...
Öğrendiğiniz vakit eliniz kalemle buluşuyor;
“Masumiyetimi özledim nicedir,
Gözleri doğrudan ötesini göremeyen,
Çocukluğuma hasretim.
Artık gelmiyor düşlerimi kaplayan nur,
Bir türlü dolmuyor hayallerimin yeri!
Yastık altı ettiğim huzuru bulamıyorum."