Amaçsız Frekans / Burak Çakır
Sabahın köründe yine radyodayım. Dün geceden uykusuzum,
gözlerim şişmiş, mor halkalar çevrelemiş gözaltlarımı. Bir de baş ağrısı var ki
sorma; Filarmoni Orkestrası tüm marifetlerini sergiliyor âdeta! Hayır, gece
yaptığım bir şey de yok ki, aldığım filmleri izledim boş gözlerle. Amaçsız
hayatımda amaçsız bir gecede böylece geçti işte. Sözde yaşıyorum!
Her neyse, mutfağa uğramalı ve şöyle sert bir kahve
yapmalıyım kendime. Uykumu açtığından falan değil (açmıyor çünkü) psikolojik
biraz, biraz da Amerikan özentiliği benimkisi... Kahvem de hazır olunca başlarım
merdivenleri aşındırmaya. Ne vakit çıksam şu merdivenlerden işteki ilk
günlerimi hatırlarım. Heyecan dolu, sabırsız bir gençtim o vakitler. Şu
merdivenleri bile aşkla tırmanır koşar adımlarla girerdim stüdyoya. Tabii bu
bahsettiğim bundan en az sekiz-dokuz yıl önceydi, yaşlandım artık. Otuz beşe
merdiveni dayadım. Bu yaşlara gelince, mevsim daimi suretle kıştır;
Saçına kar yağar, vücudun yavaştan titremeye başlar. Mecalin
kalmaz, bazen konuşmaya dahi üşenirsin ama gelirsin, çatır çatır da konuşursun.
Zorundasın, ekmek parası. Ölüymüş, düğünmüş hiç önemli değil, "Yayın her
şeyden önemlidir!" çünkü. Gelelim, bir lafım yok peki karşılığı? Aldığımız
üç-beş kuruş, değmiyor yani, yetmiyor. Mecburen farklı işlerde de çalışıyorsun.
Gece kulüplerinden düğünlere, balolardan kınalara kadar her çağırıldığın yere
gidiyorsun. Ne iş prensibin kalıyor, ne de mesai saatin! Şimdi çok karamsar
olduğumu söyleyecek, "Arkadaş hiç mi iyi yanları yok bu mesleğin?"
diyeceksin. Var elbette; sesini insanlara duyurmak, onlarca hayrana sahip olmak,
arzulanan, imrenilen biri olmak...
Tamam da nereye kadar? Bir süre sonra anlamını yitiriyor her
şey, tatmin etmiyor insanı, tüm bu koşuşturmaca yoruyor, gel gör ki yapıyorsun
yapmak zorundasın. Geçim kaygısı, yaşam mücadelesi, ne dersen artık...
Bazen diyorum ki keşke dinleseydim babamı, öğretmen
olsaydım. Puanım falan da yetiyordu, neden gitmediysem? Babam istiyor diye
herhâlde. İnadım ya, asiyim hani, ergenim ya ne denilirse tersini yapmalıydım!
İnat ettim radyocu olacağım diye, inat ettim de ne oldu sanki daha mı iyi bir
hayatım oldu, daha mı mutluyum şimdi? Gereksiz dargınlıklar, gereksiz bir
inat...
Sonuç; gereksiz bir hayat, gereksiz bir adam!
Şimdi yanlış anlama idealist insanlara saygım sonsuz ama
sayıları baya azaldı şu sıralar, sadece bizim sektörde değil, hiçbir sektörde
gözle görülür bir çoğunluğu sağlayamıyorlar maalesef. Bu devirde hangi mesleğin
parası çok, izni bol halk ona itibar ediyor. Sonra amaçsız, hedefsiz, garip
garip tipler kol geziyor meydanda...