Başka Evler Kiracısı / Mustafa Söğüt
Hangi
evlerde buldum aradığımı? Hangi evler beni sahiden kollarıyla sardı? Hangi
evler uzadıkça uzar? O evlerde, yaşadım mı meçhul. Yalnız barındım, başımı
sokacak bir bina idi onlar. Yağmurdan korudu beni. Zelzele koptu, dayandı.
İnsanların yüzünü buruşturup geçtiği o evlerde yalnızca yaşadım. Annem bana, "Evlere sahip çık, oralarda barınma, orada yaşa." derdi. Bu işi kıvıramadım.
Şimdi annem uzaklarda, bilmediğim bir evde, öyle olduğunu ümit ediyorum, insan
ölünce de barınmak ister kanımca. Mezarları, insanların içleri geçmişcesine
uzandıkları o mezarları hep kapı belledim. O kapılardan geçenler, evlerine
giriş yaparlardı. Ben o kapıdan hep korkmuşumdur. Anneme de demiştim, "O evler
bana göre değil, o evlerde barınamam ben." Bak, geziyorum ev ev, açılan her kapının
şeklini alıyorum, benden iyisi var mıdır yeryüzünde? Gülerdi. Elbet öleceksin,
derdi. Halbuki ölmek değildi korkum, o kapının hangi eve açıldığını bilmemek,
işte sahi korkum buydu.
Korkularımdan bahsetmek, ne gereksiz
şimdi. Korkuyorum. Bu evde, kontrat bitince duramayacağımı biliyorum. Her sene
yeni bir eve taşınmak, işte bütün korkulara bir çare. Yüzyıllar boyunca aynı
yerde yaşamak, ürkütücü. Duvarların, yüzümü görünce telaşa kapılmasını istiyorum. Her an gideceğim
korkusunu onlar yaşasın. Niçin ben, o duvarlara ulu orta sereyim çehremi? Olmaz. Alıştırmamalı. Her sene, yeni bir ev. Hem kimim kimsem yok. Bulduğum tek
odalı evler, benim işimi fazlasıyla görmekte. Hem mezara sığan insan niçin
birçok odaya ihtiyaç duyar ki? Konuyu dağıtmak, elimden gelen bu, korkulardan
bahsetmek değil, zihni kurcalamak ve alay etmek. Şimdi afili bir kahkaha, hiç
olmadı tebessüm.
Zırrrrrr zırrrrr zırrrr
Şu çalan zil, zihnimi alıp yerlere
çalıyor. Bu zili kaldırmalı. Buna müsaade etmezler kanımca.
-
Evladım, konuştuğumuz işi bir daha konuşalım, ne dersin?
-
Hangi işi Rüstem emmi.
-
Evladım, hani geçen konuştuyduk, bizim partiye üye olacaktın hani, bildin mi?
-
Bildim bildim.
İnsan barınmak için neler yapıyor yahu. Ev sahipleri ile anlaşmak için neler yapıyorum. Parti işlerinden hiç anlamam. Ama ev sahibim hangi partiden ise ben de oradayım. Şimdi, şu geçici evde, ne diye zıt gideyim adamcağızlarla. Hem yılın sonunda evden ayrılırken arkamdan güzel hatırlanmak da cabası. Hangi evden ayrıldı isem arkamdan hep 'gitme' diyen oldu. Binbir yalan ayrılabildim yanlarından, savmıyorlar beni. Bulamazlarmış böyle anlaştıkları birini. Sahi, ben onlarla anlaşıyorum. Hem bu durum pek keyifli. En azından düşünmekle uğraşmıyorum. Benim yerime düşünen ev sahiplerimin izini takip ediyorum. Ev sahiplerimin izlerinde kaybolup gidiyorum. Bazıları bu sebeple birçok ihsanda bulunmuştu bana. Etmeyin, eylemeyin de demiyorum. Onların izini sürdüğüme göre bir nebze ihsanı hak ediyorum. Bu devirde, pek zordur anlaşmak. Bu huy babamdan miras kaldı bana, babamın izini de ev sahiplerim gibi sürdürüyorum. Onları her sene değiştirsem de dünyaya geliş biletimi cebime koyan adamın izini evleri bıraktığım gibi bırakamıyorum. Babam dedim, ondan bahsetmeli, şu bekleşen zihin ahalisinin karnını doyurmalı. Merak. Nasıl da her şeyin başında. Babam diyordum, kahvehanelerin müdavimi babam. Gençliğinde bile giderdi oralara. Beni de alıp götürürdü. Hararetli tartışmaların göbeğinde babamın aklına evin düşmesini beklerdim. Bazen başım düşer, pişti seslerine kalkardım. Başım bir daha düşerdi, bu sefer bataklıktan onu kurtarmaya çalışırdım. Hem orada, o hararetli tartışmaların göbeğinde babam sanki babasının oğluymuş gibi bazı amcalardan bahsederdi. Bu adamların adı sürekli değişirdi. Bir amcam vardı, adı da Ekrem idi, Ekrem adını hiç duymadım o masada. Çilli horozlardan, akan mendereslere, karakuşak sahibi karatecilerden, demir döven demircilere... Bu isimleri uykunun en tatlı yerinde duyardım. Korkardım karakuşak karateci amcadan, işleri hep kötüye çevirirmiş. Demir döven demirci, bir gün beni de tokatlar diye hep çekindim. Çilli horozları olan o kadın da kimdi, diri diri soyarmış garibim horozları. Şu akan menderesi coğrafya dersinde duymuş olabilirim, babamla alakası olmayabilir. Sonra masalar düzenlenir, evin yoluna koyulurduk. Babama usulca bakar, kucağına almasını için kendimi acındırırdım. "Hayta," derdi, "Babana güvenme, babaya güvenen babayı alır, babayı almamak için babalara güven." "Hangi babalara?" derdim. Gördüğün her babaya, derdi.