ÖYKÜ: ÇOCUK UYKUSU - MUSTAFA ERGİN

 


Baba, kızma ama sana bir şey söylemek istiyorum. Ben senin ara sıra gece mesaisine kalmana hiç üzülmüyorum. Hayır hayır! Seni çok seviyorum. Sevmesem üzülmüş gibi yapıp seni kandırmaya çalışır mıydım hiç? Eğer hep gece mesaine kalsan gerçekten üzülürdüm. İşte böyle ara sıra olunca biz de annemle kız kıza parti yapıyoruz ve çok eğleniyoruz.

Senin mesaiye gideceğin günler ödevlerimizi erkenden yapıyoruz. Annem ödev varken parti olmaz diye tutturuyor yoksa. Anneme söyleme ama bir keresinde Azra’nın ödevinin birazını ben yapmıştım. Sen gittikten sonra hemen mutfağa koşuyoruz. Ben meyve suyu sıkıyorum, annem mısır patlatıyor, Azra da tabakları hazırlıyor. Hemen başlıyor dizi gecesi ama hiç bitmiyor çünkü sıkılıp dans etmeye geçiyoruz. Ben en çok, sana yakalandığımda birazcık utandığım o dansı ediyorum. Annemden hiç utanmıyorum çünkü o da bizle dans ediyor.

Duş aldıktan sonra annem kendi yüzüne yaptığı maskelerden bize de yapıyor. Kızma, onu biz zorlayıp kandırdık ama zaten bize az sürüp o da bizi kandırıyor. Maskeli yüzümle aynanın karşısında dans etmeyi seviyorum. Maskeli balo gibi oluyor. Azra maskeyle bizi korkutmaya çalışıyor. Sonra biraz da kremler sürüyoruz.

Annemin parti anlayışı biraz farklı olduğu için bizi yine aynı saatte uyutuyor. Ben, odama gökkuşaklı duvar kâğıdı yaptığın gün ne kadar mutlu olduğumu düşünerek uyuyorum. Pembe boynuzlu unicornum da mutlu oldu bence o gün. Evet biliyorum, bezden yapılmış bir şey mutlu olamaz, o kadar büyüdüm. Ben onu öyle hayal etmeyi seviyorum.

Uykumda beyaz bir midillinin üzerinde sallanıyorum. Eğilip öpmek istiyorum onu ama düşmekten korkuyorum. Sonra annemin bağırdığını duyuyorum, “Bukeet! Bukeeet! Azraa!”. Kum pistin etrafındaki beyaz korkulukların arkasından sesleniyor, ona doğru dönemiyorum. Midilli gittikçe daha çok sallıyor, ipini tutup yanımızda yürüyen abi yok. Banyodan sonra annemin taradığı saçlarıma renkli tozlar giriyor. Teyzemin düğününde atılan simlerle kaplanıyor yüzüm ve bir de havai fişek sesleri sanki tam tepemizde patlıyor. Annem sarılıyor bize, parktaki kaydırakla merdiven arasındaki boru tünele giriyoruz. Bunu çok dar yapmışlar, bir de her yanı batıyor. Dışarda, teneffüsteyken bizim okulun bahçesinde yükselen uğultu var. Herkes bağırıyor herkes koşuyor. Ben hiç sevmiyorum teneffüste terlemeyi, biz şarkı bilmece oyunu oynuyoruz. Sen biliyor musun o oyunu? Ben sana bir şarkı söyleyeceğim sen de devamını söyleyeceksin. Bilemezsen ebesin!

Annem altta kalanın canı çıksın oynamak istiyor ama ben onu seninle oynamayı seviyorum. Azra'yla birlikte senin üstüne atlamak hoşuma gidiyor. Biz sana göre çok hafif olduğumuz için canının yanmayacağını biliyoruz tabii. Annem bizi altta bırakmak istiyor. Biliyorum, o da bütün ağırlığını vermeyerek oynayacak. Boynumdan sırtıma ılık bir su akıyor. Çilekli duş jeli gibi kırmızı ve biraz köpüklü.  Annem yine sert keseliyor sırtımı, ben o kadar kirlenmedim ki, öne eğildikçe o yine bastırıyor.

Körebede çok sıkı bağlamışlar gözümü, karanlıkta kollarımı öne uzatıp sağa sola sallıyorum. Dikenli çiçeklere çarpıyor ellerim, bir şeyler batıyor ve çok acıyor. Yine de pes etmiyorum. Azra’yı yakaladım ama oyunbozanlık yapmak için hiç sesini çıkarmıyor. Ben de inadına sıkıyorum kollarını, olmuyor. O zaman gıdıklarım, Azra gıdıklamaya hiç dayanamaz hemen kıkırdar sanıyorum. Onu gıdıkladıkça ellerim sıcak sıcak ıslanıyor, yine çok terlemiş. Ne kadar uğraşsam da kıkırdamıyor. Azra çok oyunbozanlık yapıyor.

Annem daha çok bastırıyor sırtıma ve durmadan ılık suyla yıkıyor. Azra oyunbozan, yakalansa da hiç ses çıkarmıyor. Ben bu körebe bandını çıkaramıyorum. Ders zili çalmak üzere sanki, uğultu gittikçe artıyor. Yüzüme bulaşmış düğün simleri hep boğazıma kaçıyor. Bu boru tünel daha da daralıyor. Ben sana seslenmek istiyorum ama öksürük tutuyor. Uykum geliyor.

Baba kızma ama sana bir şey söylemek istiyorum…

CONVERSATION